Çingene milletinin en namlı sinemacısı Tony Gatlif’in 1997 filmi “Gadjo Dilo”, merhum babasının en sevdiği kasetteki sesi aramak için yola çıkan Fransız gencin peşinden Romanya Çingenelerinin arasında dolaşır. Stefan, her gördüğü şarkıcıyı, müzisyeni modern cihazıyla kaydeder. Kaset üstüne kaset doldurur, her kasetin üstüne tarihi, kaydedildiği yeri yazar. Babasının kasedindeki sesin sahibini sorar karşılaştıklarına. Kimi hatırlar ama yerini bilmez, kimi başkasıyla karıştırır, kimi habersizdir. Çingenelerde star sistemi yoktur belli ki. Stefan, bir yandan bir çingene kadınıyla turistik aşka düşer. İçer de içer. Sevişir de sevişir. Kaydeder de kaydeder. Babasının ruhunun peşinden koşan bir asi ruhtur o. Hayat bir macera değil midir zaten?
Stefan’ı tatlı rüyasından bir felaket uyandırır. Olay, Manisa Selendi’de bir süre önce yaşanan olayın benzeridir. Bir kahvehanede çıkan kavga, Romanya’nın hakim soyunun linççi reflekslerini gıdıklar. Çingene kampı yakılıp, yıkılır.
Stefan o ana kadar bu insanların hayatını ve müziğini merak etmeye gönül indirmiş “keşfetmek için bakan” lütufkâr batılıdır. Toplumun kenarına itilmiş bu turistik azınlığın gerçek acılarını teninde hissedince, ilk kez onları anlar. O ana kadar içinde yaşadığı vahşi doğa belgeseli, gerçek bir insanlık dramına dönüşmüştür artık. Avatar’ın “gezegen kurtaran kahramanı” değildir o, acıyı yaşamaktan başka elinden hiçbir şey gelmeyen sıradan bir insandır.
Film, finaliyle, “keşfetmek için bakan” batılı gözlere son şamarı yapıştırır. Stefan, özenle kaydettiği bütün o kasetleri kırar, bir çukura doldurur ve daha önce yaşlı bir çingeneden öğrendiği cenaze dansını yapar. Bu kimin cenazesidir? Belki babasının cenazesi. Belki kendi içindeki maceracı kaşifin, gizli sömürgecinin cenazesi. Belki de aynı zamanda Stefan’ın kendisini çingenelerin ona verdiği adla, Gadjo Dilo (Çılgın Yabancı) olarak yeniden vaftiz etmesidir. Gatlif bizi orada bırakır.
Yaşayan en büyük sinemacılardan olan Tony Gatlif’in bütün eserleri şiddetle tavsiye olunur. Aynı zamanda müzisyendir, filmlerinin müziklerini de kendisi yapar, ve bütün filmleri de esasen müzik üzerinedir. Ama müzik de her şey üzerine değil midir zaten?