6.4.14

12 Yıllık Esaret

12 Yıllık Esaret filmine gitmenizi çok fazla tavsiye etmiyorum. Aşırı sert bir film. Sadece şiddet düzeyi açısından söylemiyorum, bir yerden sonra seyirciye yönelen bir şiddet var filmde. Siyahi yönetmen Steve McQueen'in, ataları ya da kültürel mirasları açısından, karşılıksız köle emeğinin ekmeğini yemiş beyaz seyirciyi kamerasıyla dövdüğünü hissediyorsunuz. Amerikalı beyazlar neyse de, ne o kölelik düzeninde, ne de onun yarattığı zenginlikte payı olmayan bizlerin bu dayağı pek de hak etmediğini düşünüyorum. Irkçılıktan muaf olduğumuzu söylemiyorum. Aslında bizim memleketteki ırkçılık, Batı ülkelerinde olduğu gibi mahkum edilmediği için, bizim ırkçılarımız, ırkçılıklarının farkında değiller, o yüzden de daha tehlikeliler. Bir televizyon programcısının birkaç sene önceki bir konuşmasını hatırlıyorum. Bir Afrikalı futbolcu tarafından, ona yönelik ırkçı şakalar yapmakla suçlanmış. Ona cevaben kaleme aldığı bir yazıyı programının başında okumuştu. Özetle şunu dile getiriyordu; Türkler ırkçı olamaz, ben de Türküm, ergo, ben de ırkçı olamam. Irkçı olmadığını ırkçı bir argümanla kanıtlamaya çalışmak ancak eğitimle ulaşılabilecek bir cehalet düzeyine işaret ediyor. Irkçı olmamak, "ırkçılık nedir bilmemek" değildir, tam tersidir aslında. Toplumun, geleneksel değer yargılarının ya da bilmem hangi köhnemiş düşüncenin sizi sürüklediği ırkçılığın farkına varmazsanız ırkçı olursunuz. Irkçılıktan kurtulabilmek için, ırkçılığın ne olduğunu bilmelisiniz. Ve ırkçılıktan mutlaka kurtulmalısınız, çünkü, emin olun, ırkçı, bu dünyadaki an aşağılık insan cinsidir.

Filme dönecek olursak, filmin şimdiye kadar kölelik üzerine yapılmış filmlerin söylediğine ek olarak söylediği şey, bilgi ile kölelik arasındaki bağlantıyı öne çıkarması. Baş karakter Solomon Northup, köleliğin uygulanmadığı Kuzey'de, belli bir eğitime ve mesleğe sahip yaşarken kaçırılıp Güney'e köle olarak satılıyor. Bu andan itibaren, hayatta kalmak için, aslında kim olduğunu söylememesi gerektiği, özellikle okuma-yazma bildiğini belli etmemesi gerektiği kendisine öğütleniyor. Bu öğüdün haklı olduğunu defalarca görüyor, köle olarak geçirdiği yıllar boyunca. Kölelerin okuma-yazma biliyor olması bile hayatlarına yönelik bir tehdit.

Köle sahiplerinin bu kadar içselleştirdikleri bir bilgiyi, çağımızın modern kölelerinin sahiplerinin unutmuş olacağını düşünemeyiz. Asıl niyeti hakimiyetini daim tutmak olan bir siyasi veya ekonomik iktidarın, hakim olduğu kitle üzerinde alacağı ilk önlem, bilgilenmelerini engellemek olmalı. Günümüzde, otoriter rejimler altında inleyen halkların cahilliğinin, iktidar tarafından özellikle arzulanan ve planlanan bir şey olduğu gözden kaçırılıyor sanki. Genel eğitimsizlik ve bilgisizlik, kaynakların yetersizliğinden kaynaklanıyormuş gibi bir algı var. Oysa, mutlak otorite peşinde koşan iktidarların eğitim politikalarına bu açıdan baktığınızda, hâlâ yaptıkları işte kötü niyet olmadığını düşünmek için biraz fazla saf olmak gerekiyor sanırım.