Devlet Bahçeli’nin kaldığı yerden devam
edeyim (en son 29’la 11’i toplayıp 40 bulmuştu hatırlarsınız), onu da çarp
100’le, ne etti? 4000. Hangi yıldayız? 2016. Onu da çıkar 4000’den. Ne etti?
Burada zorlananlar olabilir, ben söyleyeyim, 1984.
Bu zamanda, bu ülkede yaşayıp da George
Orwell’in klasiğini hatırlamamak mümkün değil. Edebiyat tarihinin en ünlü siyasi
distopyası, ününü, en çok, zaman içinde dilin bir parçası haline gelmiş
kavramlar icat etmiş olmasına borçludur herhalde. Büyük Birader, Teleekran, Gerçek
Bakanlığı, Bellek Deliği gibi...
Bunlardan biri de orijinalinde Newspeak olarak geçen Yenidil. Grameri eski dilin
bir benzeridir, ama sözcük dağarcığı ve anlam dünyası, iktidarın öncelikleri
doğrultusunda sürekli değişken olacak şekilde düzenlenmiştir. Sözcükler,
iktidar uygun gördüğünde tam karşıt anlamlarıyla yer değiştirebilir. Bu dilde,
“cehalet bilgidir” ya da “özgürlük itaattir” gibi cümleler anlamlı ve
geçerlidir. Amaç dili kontrol altına almak yoluyla düşünceyi kontrol altına
almak, daha doğrusu düşünceyi pratikte imkansız hale getirmektir.
Son günlerde tanık olduğumuz bazı şeyler,
şu anda, ülkemizde bir tür Newspeak ortamında yaşadığımızı düşündürüyor. Adı
konmamış sadece. Diyarbakırlı bir öğretmen canlı yayına bağlanıyor. Bağlanmadan
önce, soracağı sorular konusunda yalan söylüyor anlaşılan (ki böyle yapmasa
canlı yayına bağlanmasının mümkün olmadığını kanal yönetiminin açıklamasından
anlıyoruz), ismi konusunda da yalan söylüyor olabilir ya da öğretmen olduğu
konusunda. Önemli değil, önemli olan söyledikleri. “Çocuklar öldürülmesin,
insanlar ölmesin, sesimizi duyun,” diyor.
Bunun karşısında “Gerçek Bakanlığı”
harekete geçiyor ve programda “terör propagandası” yapıldığı haberleri yapıyor.
Program sunucusunun tepki göstermediği söyleniyor. “Çocuklar öldürülmesin”
diyen birine ne tepki gösterilebilir? Mesela şöyle bir şey mi: “Siz çocuklar
öldürülmesin diyorsunuz ama öldürülmez de büyürlerse sizin gibi olmazlar mı
Ayşe Hanımcığım?” Doğrusu, benim aklıma başka gerekçe gelmiyor.
Bunu açıkça söyleyenler de var, yılanın
başını küçükken ezeceksin, zaten büyüyünce terörist olacaktı gibi şeyler
yazanlar, ceset fotoğraflarını paylaşıp altına şehvet dolu yorumlar yapanlar...
Bunların olmasına şaşırmıyoruz, hiçbir zaman eksik olmadılar zaten. Burada
gerçekten çok tuhaf olan, bunları yazanlarda, bu yüzden ayıplanmak gibi bir
korkunun zerresinin olmaması. İktidar ve medyası gözünde makbul olanlar onlar. Bazı
çocukların, sırf belli bir bölgede dünyaya geldiler diye öldürülmesi
gerektiğini savunmanın, mesela, halkı kin ve düşmanlığa yöneltmek suçu
kapsamına giriyor olabileceğine dair hiçbir endişeleri yok. Çünkü o maddenin o
anlama gelmediğini çok iyi biliyorlar.
Ama mesela başka birileri, “barış
istiyoruz, savaş dursun, ölümler olmasın, çocuklar öldürülmesin,” dediğinde,
sırf bunu dedikleri için “terör propagandası” ile suçlanabiliyorlar. Sırf bunu
dedikleri için... Bütün bu tartışmada örgütler, ideolojiler, kimin haklı kimin
haksız olduğu, kimin öldüğü, kimin öldürdüğü gibi şeyler geçmiyor bile. Terör
propagandası olduğu iddia edilen şey, “çocuklar öldürülmesin” sözünün kendisi.
İktidarın ve medyasının bize belletmeye çalıştığı Yenidil bu işte. “Barış
istiyoruz” sözü Yenidil’de terör anlamına geliyor, “yılanın başını küçükken
ezeceksin” sözü ise vatan sevgisi. Bu dil, kafamızdaki iyi-kötü, doğru-yanlış
kategorilerini yıkmak ve böylece düşünmemizi imkansızlaştırmak için
kurgulanıyor. Gözümüzün önündeki gerçeği söyleyemeyeceğiz, çünkü onu söylerken
kullanacağımız sözcükler artık başka anlamlara geliyor olacak. Böylece
düşünemez hale geleceğiz. Kimse düşünemediğinde, iktidarın devamına tehdit olan
bir şey de kalmayacak. Sistem aşağı yukarı bu.