14.4.10

Söz Uçar Da Yazı Kalır Mı?

Yazdıklarımızın çoğunu bilgisayarda yazıyoruz ve bilgisayarın sabit diskine kaydediyoruz. Bu sitenin içeriği de dünyanın bir köşesindeki bir sunucunun sabit diskinde duruyor. Dünya üzerinde yazılanların büyük çoğunluğu ortalama on yıl ömrü olan sabit disklerde kayıtlı. Bir yandan da başka sabit disklere, ya da kasetlere yedekleniyor. Ama yedekleme işiyle profesyonel olarak ilgilenenler bilirler ki bu aslında çözümsüz bir problemdir. Yedeklediğiniz ortam da kullandığınız ortam kadar naziktir. Kasete alırsanız biraz daha ömrü vardır ama o da taş çatlasın yirmi yıldır. Kağıda basarsanız birkaç yüzyıl dayanabilir, o da ancak özel koruma yöntemleriyle. Daha da uzun dayansın istiyorsanız taşlara kazımanız lazım. Taş çatlamadığı sürece durur.

Bir diskten diğerine alarak bilgileri korumuş olsanız bile, çoğu zaman gözden kaçan bir konu vardır, oraya kaydettiğiniz dosyanın formatını anlayacak bir yazılımın da bir şekilde aktarıldığını, varlığını sürdürdüğünü varsayarsınız. JPEG formatında binlerce fotoğraf yedekleyebilirsiniz ama JPEG’i çözecek bir yazılım olmadığı sürece, bunlar birbirini izleyen anlamsız birler ve sıfırlardan başka bir şey değildir. İnsanlığın ortadan kalkmasından milyonlarca yıl sonra ortaya çıkacak (ya da uzaydan gelecek) başka bir akıllı canlı türü, uygarlığımızın kanıtlarını sabit disk kalıntılarında boşuna arayacak. Oradaki bilginin nasıl deşifre edileceği bilgisi kaybolmuş olacak, dolayısıyla bilgi de kaybolmuş olacak.

Bugünkü Pakistan’da bulunan Indus vadisinde, M.Ö. 3300′den itibaren hakim olduğu bilinen ve Indus Vadisi Uygarlığı diye anılan gelişmiş tarım uygarlığı, kendine özgü bir yazı kullanıyordu. Şimdiye kadar 4000 tablet bulunmuş, daha binlercesi de hâlâ toprağın altında yatıyor olmalı. Yaygın olarak kullanılan bir yazıymış, ama o tabletlerde ne yazdığını kimse bilmiyor. Bu yazı henüz çözülemedi. Çözülebilecek mi, belirsiz. Çözülememesinin nedenlerinden biri, hangi dili yazmak için kullanıldığının bilinmiyor olması. Bir fikre göre bu dil, Dravid dil ailesindendi, yani bugün Güney Hindistan’da milyonlarca kişinin konuştuğu Tamil, Telugu, Malayalam gibi dillerle akrabaydı. Bu hipotezin sahipleri, bazı işaretleri çözdüklerini iddia ettiler ama bu iddia yaygın bir kabul görmedi. Daha yaygın görüş, bugün yaşayan diller içinde izi kalmamış, başka bir dil olduğu.

Bu beş bin yıllık muammanın çözülememesinin daha önemli nedeni, bu yazıların çok kısa olması. Tabletlerde ortalama beş işaret var. Birbirinden farklı 400 işarete rastlanmış, ama bir bağlamda beş tanesinden fazlası nadiren görülüyor. Bulunan en uzun yazı 17 karakter uzunluğunda. Bu yüzden bunun, bugün anladığımız anlamda, bir dille bağlantılı bir yazı olmadığını, başka bir şey olduğunu düşünenler var. Mesela, tümüyle ideografik bir yazı ise, yani işaretler sesleri değil sadece ve doğrudan anlamları gösteriyorsa, hangi dilde yazıldığının bir önemi olmaz. Bir ihtimal de sadece yazıda var olan, yazmak için kullanılan ama konuşmak için hiç kullanılmamış, görsel bir dil olması. Yazmak için icat edilmiş yeni bir dil… Eğer böyleyse büyük ihtimalle hiçbir zaman çözülemeyecek demektir. Belki de bu insanlar, bilgiyi kodlamak için konuştukları dilden daha pratik bir yöntem bulmuşlardı. Öyle ki sadece beş karakterle dertlerini anlatabiliyorlardı. Böyle bir şey, bugün çok işimize yarardı. Ama bu bilgi kayıp. Yazılar günümüze ulaşmış ama onları nasıl okuyacağımızı bize söyleyecek kimse kalmamış.