Burada daha önce, sömürgecilerin bulaştırdıkları hastalıklar yüzünden soyları tükenen Palawalar hakkınca acıklı bir yazı yazmıştım. Dünyanın kalanından izole yaşamış topluluklar ilgimi çekiyor. Dünya, insanlık, başka türlü nasıl olabilirdi, diye düşünmeden edemediğim için herhalde. Bu insanların bir kısmı ateş yakmayı bilmiyor olabilir; ama, mesela, ateş yakmayı biliyorsan ve onu içine şeytan girdi diye kadınları yakmak için kullanıyorsan, hiç bilmeseydin daha iyiydi aslında.
Efendim, bugünkü konumuz, Palawalar gibi uzun yıllar (tahminlere göre 60 bin yıl) dünyanın kalanından izole yaşamış başka bir grup insan, Hindistan’ın güneyindeki Andaman adalarınından Kuzey Sentinel adasının halkı. Sadece birkaç yüz kişiler. Onlara Sentinelliler deniyor, kendilerine ne dediklerini bilmiyoruz.
Tahminen Palawalar gibi bu adaya yürüyerek gelmişler ve sular yükselince burada kalmışlar, çünkü denizcilikle alâkaları yok. Ama Palawalardan ve Andaman adalarındaki diğer topluluklardan farklı bir özellikleri var. Geleneksel olarak, adalarına yaklaşmaya cüret eden herkesi öldürüyorlar. Şimdiye kadar adaya ayak basıp canlı dönen kimse olmamış. Hindistan’ın İngiliz istilasına uğradığı zamanlarda, sömürgeciler aynı Palawalara yaptıkları gibi, diğer Andaman halklarını salgın hastalıklarıyla kırıp geçirmişler. Kuzey Sentinel adası biraz sapa kalıyor, gözlerinden mi kaçmış, yoksa oraya çıkmaya yeltenen birkaç denizci ok yağmuru altında can vermiş de, başka gitmeye cesaret eden çıkmamış mı, bilemiyorum. Sömürge döneminde kayda değer bir temas olmamış. Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra birkaç iletişim kurma girişimi olmuş. Ama Sentinellilerin tavrı netmiş. Adalarına ayak basanı, selamsız, sabahsız, nereden geldin, nereye gidiyorsun demeden şişlemeye devam etmişler. Yaklaşmaya cesaret eden meraklılar, iletişim kurmak için sahile hediyeler bırakırlarmış bazen. Sentinelliler, hediyeleri kabul ederlermiş, ama buna karşı bir minnet duymaları gerektiğine ikna olmamışlar şimdiye kadar.
2004′te Hint Okyanusu kıyılarını haşat eden tsunamiden iki gün sonra, Hindistan hükümeti, “gidin bakın bakalım, bu mikroplar hâlâ yaşıyor mu” diye adaya bir helikopter göndermiş. Helikopter adanın üstünde dolaşıp birkaç kişi görmüş, ardından geleneksel ok yağmuru başlamış. Tsunami, yabancılara karşı kararlılıklarını zerre kadar etkilememiş.
Diğer Andaman adalarında, yerlilerin tsunamiye nasıl tepki verdikleri gözlenmiş. Üç kuruş maaş için kıyı şehirlerine toplaşan, tsunamiden bihaber olan ve sonuçta okyanusa karışan kalabalık gibi değiller. Depremi hissettikleri anda, arkasından tsunami gelebileceğini biliyorlar ve adanın en yüksek yerine çıkıyorlar. Tabii kimse soramamış ama Sentinellilerin de başka türlü davranmadığı varsayılabilir. Yoksa 72 kilometrekarelik bir alanda 60.000 yıl nasıl hayatta kalabilirlerdi? Ataları kimbilir kaç tane tsunami görüp geçirmiştir. Belki “yer sarsıldı mı tepeye koş” diye türküleri falan vardır.
Dış dünyayla temas kurmama konusundaki bu sarsılmaz iradeleri nereden geliyor? Gelecek olanların, taşıdıkları hastalıklarla onları öldüreceğini biliyor olabilirler mi? Tsunami konusundaki bilgeliklerine bakarsak, geçmişte böyle bir olay yaşandıysa, mesela Hindistan’dan birileri gelip ada halkının çoğunun hastalıktan kırılmasına yol açtıysa; hayatta kalanlar, dışarıdan gelenin ölüm getirdiğini, kanla yazılmış bir kural olarak benimsemişlerdir belki. Bir keresinde, yaklaşmak isteyenlerin getirdiği hediyeler arasında bir de canlı domuz varmış. Adada domuzlar olduğunu ve Sentinellilerin domuz yediklerini biliyorlarmış. Adalılar diğer hediyeleri kabul etmişler, ama dışarıdan gelen bu domuzu öldürüp gömmüşler. Akıllıca bir hareket, yabancı insanlardan bulaşacak hastalıklar, yabancı domuzlardan da bulaşabilir.
Hindistan hükümeti, 1997′de alınan bir kararla, bu adayla temas kurma çabalarını yasaklamış. Tam olarak “ne halleri varsa görsünler” politikası benimsenmiş. Bilinen en son temas, 2007′de gerçekleşmiş. Adalılar, kıyılarına sokulmuş iki balıkçıyı kalbura çevirmişler. Balıkçıların cesedini almak için bir helikopter gelmiş ama ok yağmuru yüzünden (yine) adaya yaklaşamamış. Aynı helikopter, balıkçıların cesetlerinin birer çukura konulup yakıldığını tespit etmiş.
Konuştukları dil, kültürleri, dinleri, mitolojileri hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Uluslararası hukukta bu ada Hindistan toprağı olarak geçiyor, ama bu Sentinellilerin umurunda değil, büyük ihtimal bunun farkında da değiller. Sorsanız “s..eyim uluslararası hukuku” derler herhalde.
İnsanların temelde iyi olduğunu varsayan biriyseniz, yaklaşanı öldüren bu insanlar bu düşüncenizi sarsar mı? Onları kötü ve vahşi olarak mı görmek lazım? İnsan, biraz olsun, dışarıda neler olup bittiğini merak etmez mi? Ya da, daha da önemlisi, pek de merak edilecek bir şey olmadığını nereden biliyorlar?
Sizi bilmem, ama uygar dünyaya çekilen bu şahane hareket karşısında benim gözlerim doluyor.